30 Nisan 2013 Salı

Ağrı'daki çocukların hepsi 'zeka küpü'


Ağrı'nın dondurucu soğuğunda ayaklarında terliklerle okula gelmişlerdi..Her şeye rağmen mutluydular ve bir söz verdiler: Biz okuyacağız...

Elif Akbaş Boz-Ağrı/ Kasım 2012

Ağrı'nın Diyadin ilçesi Omuzbaşı köyü. 90 ilkokul öğrencisi okullarına erkenden gelmiş, uzun süredir bekledikleri açılış töreni için nefeslerini tutmuştu.
Birçoğu bir örnek görünmek için önlüklerinin üzerine bir şey giymemiş, kar soğuğunda montlarını evde bırakmıştı.
Okullarının yenileme çalışmalarını gerçekleştiren büyüklerine teşekkür etmek için şiirler ezberlenmiş, danslar çalışılmıştı.
Çok uzaktaki dağları kaplayan sis, uçsuz bucaksız çıplak araziyi gölgelerken rüzgardan korunaksız kalan okul bahçesi hünerlerini göstermek için soğuktan titreyerek bekleyen cıvıl cıvıl çocuklarla doluydu. Ve beklenen misafirler kapıdan girdiğinde herkes bu eşsiz deneyim için hazırdı.
HEPSİ BİRER ZEKA KÜPÜOkulun, öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda yenilenmesine destek sağlayan EMC Türkiye ve Tuvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı (TOÇEV) yetkilileri çocukların mutluluğunu ve gözlerindeki enerjiyi hissederek açılış törenini gerçekleştirdi.
EMC Türkiye Genel Müdürü Önder Sönmez yaptığı konuşmada TOÇEV ile birlikte yürüttükleri ve zor koşullar altında eğitim gören öğrencilere, sağlıksız koşullarda bulunan okulları onararak iyi bir eğitim ortamı hazırlamayı amaçlayan "Zeka Küpleri" sosyal sorumluluk projesinin ikinci ayağını gerçekleştirdikleri için çok mutlu olduklarını belirtti.
'GENÇLER ÇALIŞTIKLARI ŞİRKETLERLE GURUR DUYMAK İSTİYOR'Sönmez projeyle ilgili sorularımızı yanıtlayarak şirketlerin içinde faaliyet gösterdiği topluma bir faydası olması gerektiğini söyledi.
Sönmez sözlerine şöyle devam etti: "Gençler artık çalıştıkları şirketlerin sadece toplumdan birşey almasını değil,topluma bir şeyler vermesini de istiyor. Çalıştıkları yerle gurur duymak istiyorlar.
Bu kültürü benimseyen bir çalışan grubu için böyle projeler yapmamız gerekiyor."
'FOTOĞRAFLARINI GÖRÜNCE BU OKULU YAPMAYA KARAR VERDİK'Ağrı'dan önce Mardin'de bir köy okulu yaptırdıklarını belirten Sönmez TOÇEV'in kendileri için bir okul listesi çıkardığını, yardım edilecek bölgenin bu listeye göre belirlendiğini söyledi.
Sönmez şöyle konuştu: "Biz bütçemiz ölçüsünde en çok yardıma ihtiyacı olan okulu seçiyoruz. Ağrı'nın imkanları olmayan bir il olduğunu biliyorduk.
Okulun fotoğraflarına baktık ve burayı yapmaya karar verdik. Çocuklar çok zeki çok sosyaller. Fırsat eşitliği sağlanmamış. Evet burada İstanbul'daki gibi fırsatlar olmayacak belki ama herkes bir el atsa bence bu çocuklar için iyi bir şeyler yapılabilir."
'ÇOCUKLARIN BOTLARI YOK'Açılış töreni sırasında çocuklara çanta, kırtasiye malzemesi ve kitap dağıtıldı. Malzemeler EMC çalışanları tarafından, kitaplar ise Sönmez'in kızı Lara Sönmez'in katkısıyla okulundan ve oturduğu çevrenin desteğiyle toplandı.
Yaptıkları işleri toplantılarda diğer şirket yöneticilerine aktardığını belirten Sönmez bu şekilde yardımların çoğalabileceğine dikkat çekti.
Sönmez şunları söyledi: "Çocukların botları yok örneğin. TOÇEV'in ulaştırma konusunda iyi bir alt yapısı var. Onlar aracılığıyla bir çok yardım yapılabilir. Yararına çok inandığımız bu projeyi ileriki yıllarda daha da yaygınlaştıracağız."
Diyadin Kaymakamı Serdar Arslantaş, İl Milli Eğitim Müdür Vekili Yakup Turan ve İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Sebih Özden’in de katıldığı açılış töreninde konuşan TOÇEV Mali İşler Müdürü Cengiz Süer gerçekleştirdikleri projelerin sonuçlarıyla eğitim koşulları iyileşen çocukların mutluluğunun kendi mutlulukları olduğunu söyledi.
Özden şöyle konuştu: “Hepimizin sorumluluğu üstlenmesi gerektiğine inanarak, bu tür projelerin daha fazla desteklenmesini diliyoruz”
Bizi uğurlarken "tekrar gelin" diyen çocuklardan tek bir isteğimiz vardı: Okullarını başarıyla bitirmeleri.
Onların cevabı ise kısa ve netti "Biz okuyacağız."



16 Kasım 2012 Cuma

'Mimar Sinan'daki ilk at kuyruklu kız bendim'


Son sahnesini her defasında gözyaşları içinde oynadığı oyununda Alzheimer hastası bir kadını canlandıran ünlü oyuncu Çolpan İlhan ile eşi Sadri Alışık'tan gizli kurduğu tasarım atölyesini ve moda tutkusunu, korkularını, ağabeyinin tavsiyesi üzerine Mimar Sinan Üniversitesi'nde saçlarıyla bir ilke imza attığı günleri ve oyununu konuştum.

Elif Akbaş Boz/İstanbul 2012

Türk sinema ve tiyatrosunun ünlü ismi Çolpan İlhan geçtiğimiz Şubat ayında sergilenmeye başlanan ve yeni sezonda da izleyiciyle buluşmaya devam eden “Sonbaharı Beklerken” adlı oyunda Alzheimer hastalığına yakalanan ünlü yazar Iris Murdoch’ı canlandırıyor.

Marjinal bir kadının hastalığının da etkisiyle yaş aldıkça “unutmaya” başladığı hayatı izleyiciye, aşk ve evlilikle ilgili değerleri hatırlatıyor.
Çolpan İlhan son sahnesinde gözyaşlarını tutamadığı oyunuyla, oyunculuktan sonra hayatının vazgeçilmez bir parçası haline gelen moda tasarımcılığıyla ilgili sorularımızı yanıtlarken kendisinde  iz bırakan hayat kesitlerini bizimle paylaştı.

'Sonbaharı Beklerken' etkileyici bir oyun. Siz oyunda Alzheimer'a yakalanan bir kadını canlandırıyorsunuz. Duygusal yoğunluk yasayarak empati kurulabilecek bir karakter olsa gerek. Bize bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Çolpan İlhan: Ben birkaç yıldır tiyatroda oynamıyordum. Farklı bir şey arıyordum. Ve sonunda önüme o meşhur filmin konusu geldi. Iris Murdoch'ın hayatı.
Müthiş bir kadın, müthiş bir kafa, müthiş bir deneyim. Gençken aklına eseni yapan marjinal bir kadın yavaş yavaş ne hale geliyor. Bir hayat geçiyor ve hayatin sonu. Oyun bize hayatin içinden bir kesit sunuyor.

‘SAHNEDE ÖLÜRKEN GÖZÜMDEN YAŞ AKIYOR

Sizi role en çok çeken ne oldu?
Ç.İ:İnsan gençlik ve orta yaş devresinin sonuna geldiğinde şöyle bir duygu başlıyor: "Ne olacağım? Sağlığım nasıl olacak?
Ben Iris'i çok iyi anlamak istedim. Bir kaç hastanede gözlem yaptım. Ailesinde bu hastalıktan dolayı ölen kişilerle konuştum.
Sahnede ölürken gözümden yaş akıyor. Film olsa yakın çekim dersin, zorlarsın ağlamak için ama sahnede doğal olarak akıyor yaşlar.

‘SADRİ'DE ÇOK ZORLU ŞEYLER YAŞADIK’

Unutmak nasıl bir duygu?
Ç.İÇok kötü. Bir boşluk...
Unutmak bir korku getiriyor. İnsan kendisini boşlukta hissediyor.
Iris'in bir cümlesi var : ‘Neden bu kadar çok araba var? İnsanlar çok konuşuyor’ diyor. Bunlar Iris'e korku getiriyor. Hayatın içinde her şeyden korkuyor. Bu bir boşluk işte.

Sizi en çok ne korkutur?
Ç.İ:Aile düzeninin bozulması. Her şeyin hep düzgün gitmesini istiyorum. Özellikle sağlık açısından. Sadri'de çok zorlu şeyler yaşadık. O acıyı, o üzüntüyü çok iyi biliyorum. Hayatı düzenli, sağlıklı kendi içimizde iyi götürmek istiyorum.

Oyunda evlilik kavramı da irdeleniyor. Günümüzde yaşanan evlilikleri nasıl görüyorsunuz?
Ç.İ:Herkes kendi içinde bir şeyler yaşıyor. Evlilik, özveri ve karşılıklı anlayış isteyen, iyi bir ortama oturtulması gereken bir müesese.
Ben evlendiğim günden beri bunun farkındayım. Ben de Sadri de bu noktalara uymaya çalıştık ve  başarılı olduk.

36 yıllık evliliğin sırrı neydi?
Ç.İ:Anlayış, her şeyden mesele çıkarmamak, yüz göz olmamak, kendinden çok ona güç vermek, onu kalkmaya zorlamak ve onun boşluklarını doldurmak.
Bu ikili bir hayat. O ne kadar yükselirse o kadar güzel, sen ne kadar yükselirsen o kadar güzel. Kavgayla, lüzumsuz laflarla kıskançlıkla bunu çökertmenin anlamı yok.

'MİMAR SİNAN’DAKİ İLK AT KUYRUKLU KIZ BENDİM’

İnternette sizinle ilgili yorumların bir çoğunda "Hayat çizgilerinin bu kadar yakıştığı başka bir kadın yok" diyorlar. Bakımlı bir kadın mısınız?
Ç.İ:Ben yüzüme hiç estetik yaptırmadım. Kendisiyle bu kadar ilgisi olmayan bir insan olamaz. Ne krem bilirim ne başka bir şey. Bakımlı bir tip değilim.
Sadece makyajla hiç yatmam o da rahatsız olduğum için.
Gençliğimde upuzun saçlarım vardı. Mimar Sinan Üniversitesi'nde okurken hepimiz değişik tipler olmak isterdik.
Sabahları saçlarımı bir türlü toparlayamazdım. Bir gün ağabeyim beni ikaz etti ve dedi ki ‘sen de at kuyruğu yapsana Avrupa'da çok moda.’
Ben de lastikle topladım saçlarımı. Belki de vardır bilemem başka ama okuldaki ilk at kuyruklu kız ben oldum. Gazeteciler gelip görüntü aldı.
‘KİMSEYE SÖYLEMEDEN GİZLİ BİR ATÖLYE TUTTUM’Siz 70'lerin sonundan beri modayla, tasarımla ilgileniyorsunuz. Bu da sizin için oyunculuk gibi bir tutku mu?
Ç.İ:Yılların oyuncusuyum. 200'e yakın film çektim, birçok tiyatro oyunu sergiledim ve bu benim mesleğim ama boş yasamak istemiyorum ve başka sevdiğim şeyleri de yapıyorum. 
Bir modaevim var ve 40 yıldır orada tasarım çalışmaları yapıyorum. Bir modelin çıkışı beni heyecanlandırıyor. Çok da güzel bir müşteri potansiyelim vardır.
Yurt içinden gelen çok müşterim var. Gaziantep'ten Eskişehir'den özel geceler için uçakla gelir provaya girer, geri giderler.
İnsan yakınlığım vardır benim. Müşterilerim sanki eski dostlarım gibi oluyor giderek ve bu da beni çok mutlu ediyor.

İlk butiğinizin açılma öyküsü ilginç. 
Ç.İ:Butiğim 1977-78 döneminde açıldı. O zamanların ünlü bir mimari vardı Yılmaz Sanlı. O Avrupa'da çok hoş bir pasaj görüyor ve Şişli’de bu pasajı yapıyor.
O zamanlar sanatçıların bir kısmı gazinolarda sahneye çıkma gibi faaliyetler içindeydi. Biz de Sadri'yle İzmir'deydik.
Yılmaz bey de oraya geldi ve bize ‘Ben Yılmazlar pasajını Avrupa'da gördüğüm ünlüler pasajı gibi yapacağım ve hepinize bir dükkan ayırdım. Orada bir şey yapın’ dedi.
Dönüşte ben gidip baktım 14 metrekare bir dükkan. Düşündük düşündük ve sonunda orada ilk butiğimi açtım. Bir iki dışarıdan gelen şeyleri koyduk butiğe ama bu beni tatmin etmedi.
Hiç kimseye söylemeden bir yer tuttum. Kendime "burada bir atölye kuruyorsun" dedim. Sadri'ye bile sonradan söyledim. Ortaya da bir makine koydum.
Ne düşünüyorsam modelistle birlikte ortaya çıkarıyorduk ve sonra gidip o elbiseyi Pasajdaki kapıya asar,beğenip beğenilmeyeceğine bakardım.
Gelinlikler, tuvaletler dikiyoruz.

Yakın çevremden duyduğuma göre özel bir gece için kıyafet almaya gelenlere "tasarım koçluğu" da yapıyormuşsunuz. 
Ç.İ:Kişinin seçtiği kıyafetle takacağı aksesuarları getirtirim, ayakkabılara bakarım. Kısaca onunla baştan aşağı ilgilenirim.


11 Ekim 2012 Perşembe


Gazeteci/yazar Çiğdem Anad ile son kitabıyla ilgili konuştum. Anad takipçilerinin kaçırmaması gereken bir söyleşi..

Elif Akbaş Boz/ İstanbul 2012

Gazeteci Çiğdem Anad 1996 yılında yayımlanan ilk kitabı “Aklım Nereye Gidiyor, Ellerim Nereye”nin ardından 2004’te okuyucusuna farklı bir soru sorduğu “Hayat Geçiyor Sen Neredesin?” adlı kitabını çıkardı.
Çiğdem Anad, 2 yılda yazdığı ve geçtiğimiz günlerde 4. baskısını yapan yeni kitabı “Sen Kimsin?” ile yine gündemde.

“Ben kimim?” sorusuna yanıt ararken kendini bulmak için kendinden kaçan şehir insanlarının inişli, çıkışlı ruh hallerini, aşksız sevişmelerini kesintisiz bir tempoda anlatan kitap kadın-erkek ilişkilerini ve evlilik kurumunu da mercek altına alıyor.

"Kimliği olmayan bedenlerin savunmasız kaldığına" işaret eden Çiğdem Anad ile "Sen Kimsin?" üzerine konuştuk.
Kitaptaki karakterlerin gerçek benliklerini bulma yolunda saptıkları patikalar olay örgüsüyle biçimlenen “karanlık bir orman”a giriyor hissi veriyor insana. Cinselliğin ağır bastığı böyle bir dünyaya herkes yaşamının bir döneminde uğruyor mu sizce?

Uğramıyor. Yürümeyi, saklanmayı, savunmayı, paylaşmayı, beklemeyi, düşünmeyi, el ele vermeyi, mücadele etmeyi, yılmamayı, koşmayı bilen insanlar karanlık ormanda, cinsel fantaziler içinde kaybolmazlar. Neyi, neden yaptığını bilenlerin, değer yargıları, dünya görüşü olan kişilerin kimlik arayışı da olmaz; çıkmaz sokaklarda zaman da kaybetmezler.

Kitabın bir yerinde “Yükler ağırlaştıkça birine tutulma ihtiyacımız da büyür. O biri karşımıza çıkınca kaçırmak niye?” diyor Alev. Bu kitap “onu kaçırmayan”ların hikayesini anlatıyor. Türkiye’de ilişkilerini bu kadar özgür yaşayan kadınlar var mı gerçekten?

Kitaptaki ana kadın karakter özgür ilişkiler yaşamıyor. Kadın geçmişin travmalarıyla, geçmişteki hatalarıyla sürüklendiği hayatından çıkış arıyor. Çıkış aradığı yollar kadını bir nevi ölüme sürüklerken, kadın ölmek üzereyken diriliyor ve yolunu değiştiriyor.
Karakterler işlerinde başarılı insanlar. Özel hayatlarında onları mutsuz kılan sebepler neler?Kim olduklarını, nasıl bir hayat yaşamak istediklerini bilmemek. Dünyaya, ülkelerine ve başka insanlara karşı duyarlılıkları gelişmediği için kendi içlerinde sıkışıp kalmak. Kendi belirledikleri gibi değil, başkalarının belirlediği gibi yaşamak.

Okuyucunun klasik kalıplara girmiş fakat bir şekilde kendilerini “sokağa atan” sıradışı karakterlerle özdeşleşmesi biraz zor sanki. Çünkü devreye yargı mekanizması giriyor. Siz bu karakterleri yaratırken onlarla tamamen empati kurabildiniz mi?

Sıradışı diye tanımladığınız karakterlerin az olduğunu zannetmiyorum. Sıradan görünen insanların içinde büyük lavlar dolaştığını, bu lavların aktif hale gelmesini ufak bir sarsıntının bile sağlayacağını düşünüyorum. Lavlar aktif hale gelince en mazlum görünenden bir zalim çıkabilir örneğin.

Zenginler, sağlıklılar, eğitimliler ve güzel işlere sahipler. Fakat evlerinde mutlu değiller ve evlilik kurumunu sadece bir sığınak olarak görüyorlar. Modern dünyadaki evliliklerin bir yansıması mı bu?
Evlilik bir kural ve zorunluluk olarak kabul edilmediğinde zaten sağlam, dayanıklı bir yapı değildir. Evliliği dayatan koşullar ortadan kaldırıldığında evlilikler kolay yıkılır.

Bundan sonraki projeleriniz neler?Televizyon için dizi yazmak istiyorum. Zaten başladım bile.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Depresyonun adı Facebook

Avustralya’da gerçekleştirilen “sosyal medya” anketinin sonuçlarına göre Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinde çok vakit geçirenler depresyona giriyor.

Avustralya’da bulunan Flinders Üniversitesi Psikoloji bölümünün genç kızlar üzerinde gerçekleştirdiği “sosyal medya” konulu anketin sonuçları açıklandı.

Çalışmaya katılan ve Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinde çok fazla vakit geçiren 1000 genç kızın %40’ının vücutlarından memnun olmadığı ve kilo almaktan korktuğu ortaya çıktı.

Çalışmayı yürüten ekipten Dr Amy Slater sosyal medyayla ilişkisi yoğun olan genç kızların depresyona girdiğini söyledi.

Dr.Slater şöyle konuştu: “Anketi sosyal medyanın genç kızlar üzerindeki etkilerini tespit etmek için gerçekleştirdik.
Sonuçlara bakıldığında internette ve özellikle sosyal medyada çok vakit geçiren ergenler bir süre sonra öz güvenlerini yitiriyor ve depresyona diğer insanlara göre daha meyilli oluyor.”

İlk iş gününde hayat kurtardı

ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yaşayan Jennifer Mahin yazın çalışmak için gittiği cankurtaranlık kursunu bitirdiği gün bir kişiyi boğulmaktan kurtardı.
NBC televizyonunun haberine göre 17 yaşındaki Mahim eğitmeninin veda konuşmasına söylediği: “Bugün bir hayat kurtarabilirsiniz” cümlesini duyduktan bir kaç saat sonra denizde girdaba giren bir kişiyi kurtardı.

Kendisini girdaptan kurtaramayan genç sularla boğuşurken denize atlayan Mahem kendisinden daha deneyimli olan cankurtaranlar gelene kadar genci hayatta tutmaya çalıştı.

Olay anında plajda olan kişilerden biri ilk iş gününde hayat kurtaran cankurtaran için “Bugüne kadar gördüğüm en mutluluk verici sahneydi” dedi. 

20 Haziran 2012 Çarşamba

'Cep' mesajlarında renkli devrim

İngiltere’de geliştirilen yeni cep telefonu uygulamasını yükleyenler renklerinden, gelen mesajlarının içerikleri hakkında daha mesajı okumadan fikir sahibi olacak.
İngiltere’de bulunan Portsmouth Üniversitesi’nde geliştirilen yeni cep telefonu uygulamasını yükleyenler mesajlarını okumadan içerik hakkında bilgi sahibi olabilecek.
“İş yerinde stres” adlı uygulama Twitter, Facebook ya da sms olarak gönderilen olumlu içeriğe sahip mesajları yeşile, içinde olumsuz kelime ve ifadeler yer alan mesajları ise kırmızıya boyuyor.
Portsmouth Üniversitesi öğretim görevlisi Mohamed Gaber konuyla ilgili açıklama yaparak şunları söyledi:
“Kullanıcı okumadan önce mesajın rengini görerek özellikle hoşuna gitmeyecek bir mesaj okumadan önce kendisini hazırlayabiliyor.”

30 Ocak 2012 Pazartesi

Torende Ask Baskadir



Dun gece gerceklestirilen SAG odul torenine katilanlar Hollywood'un en unlu ciftinin askina taniklik etti. Angelina Jolie ve Brad Pitt asklarini toplum onunde yasamayi sevmeyen bir cift. Fakat ne olduysa unlu cift odul toreni yemeginde birbirilerinden baska hickimseyle ilgilenmedi. Etraftakilerin merakli bakislari arasinda bir dizi opucukle birbirlerini odullendiren Jolie ve Pitt'in yakin bir zamanda evlenecekleri dedikodusu Hollywood'da dolasmaya basladi bile. (Daily Mail)

24 Ocak 2012 Salı

Gay Yildiz Oklarin Hedefinde!


2004 Yilinda yaptigi bir aciklamayla gay oldugunu duyuran 'Sex and the City'nin unlu oyuncusu Cynthia Nixon gectigimiz gunlerde verdigi bir roportajinda soyledikleriyle elestriri oklarinin hedefi oldu. New York Times'a konusan Nixon sunlari soyledi: 'Bir sure once Gaylerden olusan bir izleyici toplulugu onunde bir konusma yaptim ve orada 'Dobra bir insanim ve Gay'im. Bence gay olmak heteroseksuel olmaktan iyidir' dedim. Benden sarfettigim sozlerin 'Gay olmak bir secimdir' seklinde algilanabilecegini dolayisiyla ifademi degistirmemi istediler. Fakat buna karsi cikiyorum cunku bence hemcinsinden hoslanmak bir secimdir.'

12 Kizin Icinde Tek Erkek

Sabah ise yetismeye calisirken kardesinizin banyodan cikmasini beklemek cok can sikicidir degil mi? Ya bir degil de 12 kardesiniz olsa? Ve hepsi de kiz olsa? Ingiltere'de yasayan Charles Lewis 12 kiz kardesiyle ayni evde yasiyor ve bazen yarin gun boyunca kizlarin islerinin bitmesi icin banyonun onunde bekliyor. 24 yasindaki Lewis kiz kardesleriyle yasamanin keyifli yanlari oldugunu da vurgularken sunlari soyledi "Moralim bozuk oldugunda benimle ilgileniyorlar ve bazi islerimi yapiyorlar. Hatta birkacini benimle futbol oynamalari icin ikna ettim bile'. (Daily Mail)

21 Ocak 2012 Cumartesi

Nasil Gelinlik Ama!




Berlin'de duzenlenen moda sovunda kuskusuz en ilgi ceken parca g-string'li gelinlik oldu. Kaviar Gauche markasi tarafindan tasarlanan ve pek kumas kullanilmazyan gelinligi gunumuz modern kadini tercih edecek mi ilerleyen gunlerde gorecegiz. (Daily Mail)

Unlu Cift Bosaniyor!




Internet'in en populer fisilti sitesi TMZ'nin haberine gore supermodel Heidi Klum ile esi unlu sarkici Seal yakinda bosaniyor. 6 yildir evli olan ciftin 'inanilmaz gorus farklari' sebebiyle mahkemeye gittigi ve davalarinin onumuzdeki hafta Los Angeles'da baslayacagi belirtildi.

20 Ocak 2012 Cuma

Canavar Onu Dibe Cekti

Avustralya'da snorkelle dalan bir gruna rehberlik eden David Pickering kendisine ne oldugunu anlamadan dibe dogru cekilmeye basladi. Sag kolunda korkunc bir aci hisseden rehber kendisini dibe cekenin bir kaplan kopekbaligi oldugunu anladiktan sonra panik olmadan ona bir yumruk savurdu ve yuzeye cikip uzaklasmaya basladi. Olayi dehset icinde izleyen grubu sakinlestirmeyi basaran 26 yasindaki Pickering kiyiya ciktiginda bir yardim ekibi tarafindan hastaneye kaldirildi. Genc dalgic soyle konustu: 'En kotusu de arkamdan gelip gelmedigini dusunmekti'. (Huffington Post)

Onun Saklayacak Hicbirseyi Yok!

Bir dizi konser sonrasinda solugu Hawai'de alan guzel sarkici Rihanna giydigi bikiniyle tatil yaparken bile yabanci basinin gozdesiydi. Kumda guneslenmek yerine sorf tahtasinda bronzlasmayi secen unlu sarkici paparazzilerle sakalasmaktan da geri kalmadi. (Daily Mail)

18 Ocak 2012 Çarşamba

O Bir Supermodel Kizi!




Henuz 10 yasinda ama Versace'nin cocuklar icin hazirladigi yeni koleksiyonu icin objektif karsisina gecti bile. Evet dunyaca unlu supermodel Cindy Crawford'un kizi Kaia annesinden aldigi guzelligini ve kameralar onundeki yetenegini gostermek icin daha fazla beklemedi. (Daily Mail)

16 Ocak 2012 Pazartesi

Topukluyla Kosmak Moda!




Amerikali oyuncu Courtney Stodden Los Angeles'da 'spor' yaparken goruntulendi. Haberdeki ilginc taraf ise 17 yasindaki oyuncunun topuklu aykkabilari ve pembeye boyanmis kopegiyle egzersiz yapiyor olusuydu.  51 yaşındaki kocası ünlü aktör Doug Hutchinson'un yaninda spor yapan genc kadin 'Sahil Guvenlik' pozlariyla dikkat cekti. (Daily Mail)